28 Aralık 2013 Cumartesi

Unutursak


                                                  Kalbimiz kurusun.

25 Aralık 2013 Çarşamba

Karnımızda Kelebekler Uçuşurken...




7 Haziran 2013 akşamı ailece ekran başındayız.  Atatürk Havaalanı stüdyolarında çekilen filmimiz TV' de ilk kez gösteriliyor.  Zamanlama manidar, prime time kuşağı seçilmiş. Işık şefimiz Erdoğan Bayraktar. Filmimizin konusunu biliyoruz aslında ama bir de bu ekibin işini görelim istiyoruz. Karanlıkta fener ışığıyla yol alan gemimiz buz dağına çarpıyor. Gemi su alıyor ama oyuncular bunun farkında değil. Daha ziyade sudaki balığın derdindeler. Biraz müzakere ettikten sonra balığın dış akıntılarla geldiğine kanaat getiriyorlar. Zaten oyuncuların bu şapşal hali çok güzel anlatılmış, en çok ona gülüyoruz. İşte büyük balık, küçük balık hepsi direnerek okyanusta kalma mücadelesi veriyorlar. Derken buz dağının görünen yüzündeki kütleler patlıyor, gaz ve sis altında çekilmiş sahneler var ağırlıklı olarak. Bir sahne çekim ekibinin gözünden kaçmış, yayında mıyız diye soruyor bir vatandaş, kesmeyi unutmuşlar. Komedi olarak tasarlanan senaryonun, dramatik bir hal alması üzüyor. Zira gemi gittikçe batmakta. Filmin son sahnesinde ise baş ve yan rol oyuncularını kemençe çalarken görüyoruz. Esas oğlanımız beyler sizinle beraber çalmak bir ayrıcalıktı diyor, filmimiz de orada bitiyor.

Ben odama dönüyorum, günlüğümü açıp bir şeyler yazıyorum.

"Sevgili günlük, garip bir film izledim bugün. Bilindik senaryodan epey farklı gelişti. Ama oyuncuları tebrik ederim, gerçekten çok güzel oynamışlar. Kafamda da pek çok soru işareti var aslında. Gemi batıyor anladık da, detaya inilmedi. Ne zaman dibi görecek? Nasıl? Kurtuluş var mı mürettebat için? Bundan sonra ne olacak?  İkincisini de çekseler de,izlesek."

İkinci film için çok beklememiz gerekmiyor oysa. İzleyiciler çok beğenince yapımcılar devamını çekeceklerini müjdeliyor. Yalnız bunu reality show gibi canlı yapacağız bu sefer diyorlar, bir nevi tiyatro oynayacağız evinizde, ufak da bir sürprizimiz var hani. 17 Aralık günü, kendi aralarında bir prova yapıyorlar. 25 Aralık günü evimize geliyor film. Buz dağının görünmeyen yüzü mercek altında bu sefer, meğer neler varmış orada neler. Daha ilk dakikalarda çatışmalar baş gösteriyor. Yapımcılar oyunculara, oyuncular set çalışanlarına sataşıyor. Yapımcı bu gemi başınıza yıkılsın diyor, bi huzur bırakmadınız. Bi de bu tersaneler dingonun ahırı değil, öyle kolay kurmadık, azcık insaf! Herkes birbirine takıyor. Etraf figüran dolu. Işık şefi aniden ben yokum beyler derken, feneri esas oğlanın gözüne tutuyor, senin yüzünden mahvoldu film diye bağırıyor. Sonra ışığı kapatıyor, zifiri karanlık. Herkes ezberini unutmuş halde, bir esas oğlan var hatırlayan. O  yine balıklar, akıntı diye söyleniyor derinden. Yapımcıyla ciddi sıkıntısı var, deli oğlan. Tüm oyuncular birbirine giriyor. Kulağımıza uğultu gibi sesler geliyor sonrasında, bir şeyler çaldıklarını duyuyoruz yine, evet çalıyorlar. Film kopuyor, yayın gidiyor.

Günlüğümün başına geçiyorum ben de. Bir şeyler karalamak geliyor içimden.

"Sevgili günlük, film hakikaten çok tuhaftı ama şimdi onu siktir et. Ben sana bişeyler yazayım, ileride döner okurum. Biraz siyaset yapalım, olur mu?

Bugün karnımda kelebekler uçuşuyor sevgili günlük. Olayları kaygıyla uzaktan seyrediyorum deme lüksünü yaşıyorum ilk defa. Güzelmiş. Gerilimi tırmandıran taraflara sakinlik çağrısı yapmak geliyor içimden önce, sonra boşver diyorum böylesi daha güzel. Yesinler birbirlerini. Kurtlar sofrasında düşeni yemek kanundu ya, unuttun mu? Buzun görünmeyen tarafında paylaşsınlar işte şimdi kozlarını. Herkes oynasın oynayacağını, döksün kurtlarını. Yalnız istirham ediyorum, masum çocukları pistten alalım.

Biz ne demiştik sevgili günlük? Gezi olaylarında bunların miyadı doldu dememiş miydik? Başbakan bizi duymuyor, seveni varsa yakınında ona gerçekleri söylesin sonra geç olur dememiş miydik? Bu gemi batacak ama boka batacak, bataklığa saplanacak dememiş miydik?

Biliyorsun, başbakan ve çevresi bizi çok kırdı Gezi zamanında. Kalbimizi paramparça etti, zekamızla dalga geçti, ayarlarımızla oynadı, ahımızı aldı. Bizi bırak, ölenlere dahi en ufak saygı göstermedi. Bir partili de yeter yahu bu nedir diyerek sitem etmedi, pişmanlık belirtmedi ya, o da ayrı koydu. Kim kimdir görmüş olduk. Hepsi aynı gemide söz kıymıştı eyvallah da, gemi sürükleniyor, evlilik yürümüyordu. Bunu bir tek onlar göremediler, sanırım ışık gözlerine geliyordu ve kalpleri de çoktan kurumuştu.

Başbakana siyaset ustası diyorlar sevgili günlük. Bence öyle değil, artık öyle değil. Gezi' den beri böyle değil. İşte orada fena çuvalladı. Ahlak,dürüstlük aramayı geçtik de, siyaseten de doğruyu yapamadı. Bu olacakları iyi bir siyaset ustası olarak görebilseydi eğer, polisimiz destan yazıyor demek yerine, şeklen bile polis içinde bir güç var onu kontrol edemiyorum deseydi, biraz bize göz kırpsaydı şu saf duygularımızı tellendirebilir, siperini de şimdi başının belası olan güce karşı erkenden çekebilirdi. Bizim saf duygularımızda mağdur düşecek olana her zaman yer vardı. Yaptı mı peki bunu? Yapmadı. Benim siyasetim budur dedi. Eyvallah usta dedik, görüşürüz o vakit. Susardık biraz daha, alışkındık zaten, nedir ki? Gerçeklerin er geç ortaya çıkma huyu vardır ya, ona güvendik en çok.

Şimdi de işte birileri çıkıyor sevgili günlük ve bize ideolojiden bağımsız olarak başbakanın yanında olmamız gerektiğini söylüyor. Efendim siyasetin, seçilmişin yanında saf tutmak gerekir diyor. Komploya gelmeyin diyorlar, siz yine sandıkta cevabınızı verin de oyunlarda kukla olmayın. Duygusal davranmayın. Önceden yapabilirdik bunları usta, ama artık çok zor. Yorulduk. Saf duygularımızla hareket edip ilk fırsatında yamuğunu yemek ayarımızı bozuyor artık. Seni artık affedemeyiz. Yanında duramayız. Sana diyecek sözümüz kalmadı. Sana destek vermeyi zul addederiz, utanırız. Bunu çocuklarımıza anlatamayız. Elimizden batan gemiyi seyretmek gelir bundan sonra.

Sen de diyeceksin ki, ulan amma tavırlardasın. Pusuya yatmış beklemişsin, cemaat vurunca zil takıp oynuyorsun. Ben de sana diyeceğim ki, cemaatini de o zaman eşekler kovalasın sevgili günlük. O da kendini tüketecek, tüm kredisini bitirecek. İki güç odağı da vuruşarak çekilecek ve sahneyi bize bırakacak artık. Bugün olmasa da yarın. Çünkü bu pilav artık su kaldırmıyor. Çünkü bize hak ettiğimiz değeri vermediniz. Çünkü bizi anlamıyorsunuz. Çünkü aklını kiraya verenlerden usandık. Çünkü evet, dünya konjonktürü de sizden rahatsız. Çünkü dar kafalı bakışınız paçalarınızdan akıyor. Çünkü güzel ve rahat günler var ve nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden inanıyoruz biz o günlere.

Yani bu iş pek cemaat meselesi de değil, sen hala anlamadın mı? Kendini tüketme, tarih babaya feda etme işi bu. Sırası gelen edebiyle çökecek. Biz bayrağı devralacağız, ama kimseye bayraktar olmadan. Egemenleri de bağışlamadan.

Sizlerle hesabımızı göreceğiz, sonra da yeni cumhuriyetimizi kurup yolumuza devam edeceğiz. Önce güzel bir park yapacağız üçüncü cumhuriyetimiz adına.Çocuklara sıkı tarih öğreteceğiz derslerde, sizleri orada yazacağız. Mahmut'u bitiren düzeneği ve Abdülhamit'in sonunu hazırlayan Jönleri anacağız elbette. Birinci cumhuriyet diyeceğiz, onu ordu kurmuştu. İttihatçılarla savaştı ama temizlenemedi. İkinci cumhuriyetin din ve sermaye tandanslı yapısını işleyeceğiz sonra, onun da sonunu din üzerinden geçinenler getirdi çocuklar diyeceğiz, böyleyken böyle oldu. İkinci cumhuriyet de misyonunu tamamladı, uzun soluklu olmadı ve söndü. Sonra işte biz üçüncü cumhuriyetimizi kurduk. İlki için 1001 pare top atışı yapılmıştı, üçüncüsü için karnımızda uçuşan kelebekleri serbest bıraktık özgürlüğe, yetti bu. Bu güzel düzeni baskı olmadan, içimizden geldiği için böyle kurduk. Şimdi gördüğünüz üzere çiçek kokuyor her yer. İnsan haklarını, özgürlükleri içimize kazıdık.Hoşgörüde sınır tanımadık, normalleşmeye doyamadık. Yalan söyleyemeyen imam vardı ya hani sürülen, onu başımızın tacı yaptık. Ofsayttan golü görmeyen hakemin düdüğünü astık. Biraz zor oldu ama medyanın itibarını iade ettik. Adalet saraylarımıza oğlunun acısından ölen anaların isimlerini verdik.

Özleye özleye kavuştuk birbirimize. Birbirimize vitaminler, moraller verdik. Ve anayasımızın değişmez ilk maddesinde siz eski düzenin koruyucu ve kollayıcılarına şöyle seslendik:

Beyler kusura bakmayın ama elinize yüzünüze bulaştırdınız. Sizi sevmeler cumhuriyetini aştık biz çoktan, artık sizi silmek mecburiyetindeyiz.

Kafiye olsun diye değil. Cidden."

                                     
                                                                   

21 Aralık 2013 Cumartesi

Dans etmeyi sever misiniz?





İnşaat mühendisi oldum ama müteahhit olmadım. Dönüp dönüp bina okuduğum zamanlar geride kaldı, diyar diyar geziyorum şimdi. Kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde İstanbul bana yol verdi. Kararına saygı duyuyorum.

Bir otobüs yolculuğunda tanışmıştım Turgan Abi' yle. Yazmak seni mutlu ediyorsa sürekli yaz demişti. Yazarım abi demiştim; şu bayram tatili geçsin yazarım. Final dönemindeyim, bitsin yazarım. Yaz tatili gelsin de rahat rahat yazarım. Şu maç özetini de izleyeyim, yazarım. Önce şu kıza yazayım da olmazsa oturur yazarım. Erkan bebek bi büyüsün de yazarım..

Yedi sene geçmiş, yedi yazı yazdım belki bu sürede. Takımdan ayrı düz koşu yaptım, tembel takıldım. İnsanlar, mekanlar tanıdım kafa açan. Hepsi dökülmek istiyor şimdi.

Gerilerden geliyorum moruk, Emine S. Beder' li günlerden. Musa ile Sarah aşkının meyvesiyim ben ve sadece gerçeğin peşinde koştuğum uykusuz gecelerim oldu hep.

Şimdi biraz susayım diyorum, uykusuz gözlerim konuşsun.

Zamanlamam da manidar oldu, olsun.

Hadi bakalım..